:))

:))

18 Aralık 2013 Çarşamba

BİRİLERİ GİDERKEN..

 Birisi hayatınızdan çıktığında, onu kaybettiğinizde sadece onu değil, kendinizden bir parçayı da kaybetmiş olursunuz. Onunla ilgili hatıralar, hayaller, düşünceler kaybolur. Ve bunlar kaybolurken onunla yaşadığınız kişiliğinizde kaybolur. Kısa vadede pek bir şey fark etmezsiniz aslında ama ilerleyen süreçte değiştiğinizi fark etmenizi sağlayacak bu. Kişiliğiniz bir süre ona benzer birilerini arayacak.. Bulduğunda hasar kısa sürede onarılır, fakat bulamadığınızda işler değişir. Zamanla unutmaya başlarsınız ve unuttukça yenilenmiş olan duygu-olay paralelinde değişirsiniz... Bunun nedeni bilimsel olarak şu şekilde tanımlanabilir: Beyninizin içindeki ''talamus'' denen canavardan kaynaklanır birçok şey. Hissettiğiniz ve hatırlamaya çalıştığınız her saniye onu harekete geçirir aslında. Daha birçok görevi vardır araştırdığınızda görebilirsiniz.. Bununla beraber siz ondan yaşanmış olan bir verinizi silmenizi istediğinde siler, fakat o bilginin yeri boş kalmaz bir şekilde dolar. Bunu engelleyemezsiniz ve yine bu doğrultuda aslında değişmediklerini zanneden insanlar her zaman değişebilir. Tabii bunu ben söylüyorum, ama düşünüp bu adam ne anlatıyor böyle ! Diyenler için araştırın diyorum... HERŞEY sizin elinizde, batmakta çıkmakta .. :))

9 Aralık 2013 Pazartesi

SEVELİM SEVİLELİM..

‘’Sevelim sevilelim 
Bu dünya kimseye kalmaz’’  

Yunus emre bu sözüyle bu dünyada bir nasibimiz vardır. O alınır ve gidilir. Kimse 
Temelli kalmaz. asıl önemli olan insanların içindeki sevgiyi birbirlerine aktarmaları ve bu sevgiye sahip çıkmaları, varoluşun temelinde sevgiyi yansıtması esasdır. 
Yunusun duygu ve düşüncelerinin temelini oluşturan çok sade ve açık olarak İslam imanı vardır. Onun ölümsüzlüğünü asıl sağlayan Allah aşkını ifade etmeye çalışarak kendi içine ve tüm insanlığa yansıtmasıdır. O adeta ilahi bir aşk pınarıdır. O, gözü yaşlı, bağrı başlı bir derviştir. Onun dünyaya kavgaya değil sevgi dağıtmak için geldiğine şüphe yoktur. 
  
 ‘’Yaradan’dan ötürü’’ yaradılmış olan her şeyi özelliklede en şereflisi olan insanı sever. Yunus Emre. 
İki yüzyıl içinde Haçlılar tarafından yıpratılan, Moğolların çekilemez acıları altında olan, devletini, birliğini adeta kendilerini kaybetmiş olan bir toplumu Selçuklu’nun yıkılmasından sonraki Anadolu halkını Allah yolunda birleşmeye davet etmiştir. 
Kendini kimsenin üzerinde görmez. İnsan sıfatında yaradılmış olan her varlığı eşit görür. 
Bütün insan kusurlarının tek sorumlusu kendisiymiş gibi mahcup, boynu bükük, ‘’Dövene elsiz, sövene dilsiz’’ , ‘’Koyundan yavaş’’ olmayı seçmiştir. İsteği, beşeriyetinin bütün kirlerini aşk ateşiyle temizlemek, bütün anlaşılmazlıkları tek başına değil, birlikte çözmektir.  
   
 Yunusa hümanist derler. Allah'ın en mükemmel eseri saydığı için insanı seve ve yüceltir, bütün kusurlarını hoş görür. İnsanlarla olan ilişkilerinde de menfaatsiz ve ihtirassızdır. Kendini, gönüller yapmakla görevli sayandır.Onun en büyük gücü şüphesiz, kalbindeki o derin aşkın adeta narin ellerin işlediği oyalar gibi yavaş,dikkatli ama muhteşem bir şekilde sözlere, sayfalara dökülmesidir. 

Aşk durur derdin dermanı 
Aşk yolunda kodum canı 
Yunus Emre eydür bunu 
Bir dem aşksız olmayayım. 

İşidin ey yarenler 
Aşk bir güneşe benzer 
 Aşkı olmayan gönül 
Misal-i taşa benzer  

Yunus; İslam yoluna, hak yoluna baş koymuştur. Bir tarağın dişleri gibi birbirine eşit sayan insanlar arasında üstünlük-aşağılık gözetmeyen, ''Allah katında hak din İslamdır.'' esasını açıklıkla dile getiren, İslam'ın hümanizmasıdır. İslam, evrensel bir dindir. Bu dinin özü konuşmak için değil, yaşamak temellidir. Aşk ahlakı demek olan tasavvuf da her cinsten ve her seviyeden insanı kucaklayacak şekilde evrensel bir nitelik taşımaktadır. 
  

SOSYAL MEDYA PAZARI


        
       Global dünyada artık herşey gözler önünde istediğiniz anda istediğiniz bilgiye ulaşmanız mümkün. Tabiki internet ve televizyondan bahsediyorum insanların, ''Sosyal Medya'' ile ''Asosyal'' olduğu bir kara deliğin içine sürükleniyoruz. Bu durum aslında herkesin, ''bilip te bilmemezlikten gelme'' aşamasında ortaya çıkan ve bu işten rant sağlayanları gözardı etme durumudur. Ve bu iş gittikçe daha da kârlı hale geliyor. Örneğin, Avrupa'ya gidelim, oradaki milyonerler artık bina dikmek yerine 3-5 gencin kurduğu bloglarda kendi reklamlarını vererek ve onlara sağladıkları düşük bir ücretle ''takipçi'' sayılarını arttırarak milyonerin iyi bir şekilde tanıtılması sağlanıyor. Bu tanıtım dolayısıyla gelen itibarla birlikte, televizyon kanallarına reklam verilip ''markalaşma'' yapılandırılıyor. Böylece, ''bilmemezlikten gelenler'' kendi istekleri doğrultusunda sömürülüyor. Tabiki, bu sömürülmeden gelen gelirler doğruca milyonerimizin elmaslarla süslü kasasına gidiyor. Yani silah ve uyuşturucu kaçakçılığı yerine artık duygu ve düşünce kaçakçılığı yapılıyor.  
       
       Kimseyi, internet ve televizyondan uzaklaştıramayız, bunu yapmak neredeyse imkansız ama bunun yerine, sadece bu işin belirli bir düzende ve ticaret hukuku çerçevesinde olması gerekir. Ayrıca, devletlerin ve yöneticilerin artık bu tip milyonerlerin icraatlarına ''Dur'' demesi şarttır.